Kararmış TV ekranında 9. gün... Hasret bitiyor
Şu kişiden alıntılanmıştır: admin tarhinde 17 Temmuz 2025, 13:14
'ABD’NİN DÜŞMANI OLMAK TEHLİKELİDİR AMA DOSTU OLMAK ÖLÜMCÜLDÜR'
Suriye’de yine hareketlilik ve çatışma ortamı var. Süveyda kentinde başlayan Dürzi silahlı güçleri ile Arap Bedevi aşiretleri arasındaki çatışmalar geniş alana yayıldı. Ölümler artıyor, esirlere işkence görüntüleri servis ediliyor. Suriye ordusu, bölgede kontrolü sağlamak amacıyla tank ve ağır silahlarla devreye girmeye başladı.
En dikkat çeken detay ise İsrail savaş uçakları da bölge üzerinde uçuyor. Öte yandan, HTŞ ile SDG arasında da önceki gece çatışma yaşandı. ABD Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Suriye’de “Merkezi hükümet ve Kürtler arasında anlaşmazlık var” dedi.Prof. Dr. Hasan Ünal Gülşah İnce'ye konuştu.
Geçtiğimiz aylarda Amerika Dışişleri Bakanı Rubio yaklaşan bir iç savaşa dikkat çekmişti. Suriye’deki hareketlilik, Terörsüz Türkiye sürecini nasıl etkiler? Ve hepimizin aklındaki o soru, bu çatışmanın ve yeni sürecin zamanlaması manidar mı? Başkent Üniversitesi Başkent Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Prof. Dr. Hasan Ünal’la konuştuk.
'NEYİN SÖZÜNÜ VERDIK'
-Amerika’nın açıklamaları ve Ortadoğu’daki tablo Türkiye’nin açtığı yeni süreç takvimiyle tezat bir halde. Suriye’deki bu çatışmanın terörsüz dönem hedefine etkisi olur mu?
Suriye’deki bu son olaylar diğerlerinden biraz farklı, öyle anlaşılıyor ki; İsrail ve Amerika Colani’nin Suriye’yi yönetmesini kendi çıkarları açısından uygun görüyorlar şu anda. O yüzden katliamlar yapması da umurlarında değil. Örneğin Dürziler, 2 gün öncesine kadar İsrail’le tam işbirliği içindeydiler, umurlarında değil Amerikalıların…"Neyin sözünü verdik” diyorlar ama Amerika böyledir zaten, Amerika’nın bu coğrafyada ipiyle kuyuya inip de o kuyudan çıkan henüz görülmedi. Amerika’nın ipiyle birisi bir kuyuya iner, sonra Amerika’nın kendisi o ipi keser, çeker gider. PKKPYD ile olan ilişkilerinde de Amerika son zamanlarda aynı şeyi söylemeye başladı. Yani Tom Barrack’ın söylediklerini ciddiye alacak olursak ve Amerika’nın nihai politikasının yansıması olarak değerlendireceksek, diyor ki “Bu PKK-PYD de bizim sözümüzü tutmuyor”. Süveyda’da olanlar PKK-PYD için de şu anlama geliyor olabilir; “Bak eğer dinlemezseniz bizi ve gidip Colani’nin yönetimini kabul etmezseniz sizi de satarız.”
Satarlar mı?
Tam belli değil şu anda. Çünkü bir de Türkiye’nin yaptığı bu açılım var. Aslında Türkiye’nin yaptığı bu açılım, Orta Doğu’daki küresel politikalara ve gelişmelere ne kadar ters olduğunu, ne kadar yanlış şekilde geliştiğini bir kez daha gösteriyor. Normalde Türkiye baskı yaparak, yani “Colani yönetecekse Suriye’yi yönetsin ama Fırat’ın doğusunda PKK-PYD kalmasına izin vermem” diyerek Amerika’yla hem müzakere edip hem de baskı yaparak onların oradan toptan yok edilmesini müzakere edeceği yerde, açılımla yanlış bir yere gidiyor. Türkiye kendisini federalize hale getirmeye çalışıyor, federalleştiriyor. Buna hiç gerek yoktu, yani bir tek Irak’ın kuzeyindeki Barzani bölgesi ayakta kalabilirdi. O da zaten PKK-PYD ile hiçbir zaman iyi ilişkiler içinde olmadı. Normalde orada son zamanlarda bizim yetkililerin tabiriyle SDG denilen grubun tasfiye edilmesi lazım. Fırat’ın doğusundaki Kürt aşiretleri de PKK-PYD’den şiddetle nefret ediyorlar. Onların oraya yerleşmeleri, bizim yanlış Suriye politikamız ve Amerika’nın Obama döneminde oraya getirdiği ve güya IŞİD’e karşı mücadele edeceğiz, dediği silahlı kuvvetleri sayesinde oldu. Hatta o bölgeden Kürt ve Arap aşiretler bizim Gaziantep’e geldiler, geri dönmeyi bekliyorlar, geri dönemiyorlar. Yani demek istediğim şu ki; Türkiye’nin aslında açılım politikası yanlış bir çizgide devam ediyor.
AÇILIM İŞİ ÇUVALLAYACAKTIR
-Türkiye’nin ne yapması lazım?
Şunu yapması lazım: Kardeşim madem Amerika da böyle düşünüyorsa, PKK-PYD üzerinde askeri baskıyı artırmalı. Amerika’yı o bölgeden çekilmeye mecbur etmeli. Şimdi bir yandan Rusya, öbür tarafta Çin, burada İran’la mücadele etmek zorunda olan bir Amerika’nın Orta Doğu’ya ayıracak kaynağı yok zaten. Bu açılım işi de zaten bence çuvallayacaktır. Açılım işinin normal bir şekilde ilerleyebilmesi mümkün değil, hükümetin beklediği, istediği de sadece DEM partinin oylarını alarak bir kere daha seçim kazanmak. Bunun ötesinde bir beklentileri falan yok. Çok masum gerekçelerle bu işe girdiler kendilerince fakat bu iş tabir-i caizse zıvanadan çıktı. Türkiye, pusulayı şaşırmış bir görüntü veriyor. Seçim kazanılması da bence çok zayıf bir ihtimal. Çünkü bu taraftan bir oy almaya çalışan hangi parti olursa olsun, ister hükümet bloğu ister ana muhalefet, öbür taraftan iki oy kaybedecektir.
Peki bu manzarada Suriyeli Kürtlerin durumu ne?
Şu anda tir tir titriyorlar, Amerika bizi sattı mı, satacak mı acaba? Bir sabah Türkiye birlikleri gelecek mi? Barrack ne diyor? Orta Anadolu’da bozlak vardır. Antep Maraş o tarafa doğru da karşılığı baraktır. Barak havası denir. Şimdi bu Barrack, acaba hangi havayı çalıyor, diye bence merak ediyorlar. Amerika her müttefikini satar. Bakın ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in sözü önemlidir: “Amerika düşmanı olmak tehlikelidir ama dostu olmak ölümcüldür.”
HER ŞEY DARBE ALDI
-Çarpıcı bir hatırlatma oldu hocam. Peki İsrail… Türkiye’nin terörsüz sürece adım atmasına nasıl bakıyor? Yani İsrail kendi işine bakar. Bakmak zorunda, perişan oldu. Askeri olarak feci bir darbe yedi. Bütün hava savunma sistemleri, bütün füze sistemleri, hava kuvvetleri her şey darbe aldı ve bunların mühimmatının yeniden elde edilmesi, toplanması…Amerika bunları sağlayamıyor, tüketilen stokların yerine konulması falan bayağı bir zaman alıyor. İsrail ekonomisi çok büyük bir darbe almış durumda. İsrail halkı ilk defa İsrail’in güvenli olmadığı düşüncesinde ki, İsrail’den kaçmaya başladı. Bütün bunlar İsrail açısından çok ciddi sorunlar. Kalkıp da bu saatten sonra “Türkiye’yi karıştırayım”, hatta Türkiye’de bazılarının dediği gibi “Bir sonraki hedef Türkiye” falan bunlar bence tarihin gereksiz sayfaları arasında kalan konular.
YATIRIMCI SÜRECİN SAMİMIYETİNİ YAKINDAN TAKİP EDER
TV karartıldığı günlerde ekranlarının gündemi takip etmeyi sürdürüyoruz. Bu kez ekonomik bir bakış sunalım. Son dönemde olan biten her şeyin ekonomiye etkilerini ve ihtimalleri Ekonomist / Hesap Uzmanı Dr. Turgay Bozoğlu ile konuştuk. İşte 5 soruda ekonomiye akademik bir bakış…Can Coşkun sordu Dr. Turgay Bozoğlu yanıtladı.
-Son İBB merkezli yargı adımları ve kanal karartma cezalarının ekonomiye etkisi malum. Bu etki ekonomik olarak nasıl ölçülüyor?
Belirsizliği artırması ve yatırımcı güvenini zedelemesi üzerinden... Negatif gelişmeler genellikle piyasalarda satış baskısı, dövizde yükseliş ve faizlerde artışa yol açar. Uzun vadede en önemli göstergelerden biri, ülkeye gelen doğrudan yabancı yatırım miktarındaki değişim. Güven azaldıkça tüketiciler harcamalarını kısabilir, bu da iç talebi düşürerek ekonomik büyümeyi olumsuz etkiler.
KRİTİK ÖNEME SAHİP
-Aynı konjonktürde bir de çözüm süreci var. Bu durumu piyasa ve yatırımcılar nasıl izliyor?
Türkiye’de geçmişte de deneyimlenen “çözüm süreci” gibi barış ve normalleşme çabaları, piyasalar ve yatırımcılar tarafından genellikle olumlu karşılanır ama bu tür süreçlerde özellikle kamuoyunun ikna edilmesi kritik öneme sahip. Çünkü yatırımcılar, sürecin samimiyetini, kalıcılığını, somut adımların atılıp atılmadığını ve toplumsal destek olup olmadığını yakından takip eder.
-Yeni anayasa hazırlanması sürecini ülke ekonomisi nasıl karşılayacak, piyasa tarafından nelere dikkat edilecek?
Bu, ülke ekonomisi ve piyasalar açısından büyük bir reform potansiyeli taşıdığı gibi, aynı zamanda belirsizlik kaynakları da barındırıyor. Yeni bir anayasaya olan ihtiyacın kabulü ve toplumun geniş kesimlerinin desteği en önemli faktör. Yeni anayasa metninin, yargının bağımsızlığını, kuvvetler ayrılığını ve temel hak ve özgürlükleri ne kadar güvence altına aldığı, yatırımcılar için en kritik konu.
ANİ BİR ERKEN SEÇİM KARARI BEKLENMEYEBİLİR
-Mevcut ekonomik koşullarda bir erken seçim beklentiniz var mı?
Hangi koşullarda seçime gidileceğini düşünüyorsunuz? İktidarın, ekonomik göstergelerde kısa süreli bir iyileşme beklentisi veya önemli bir siyasi gelişmenin ardından, avantajlı olacağını düşündüğü bir zamanda seçime gitme stratejisi izlemesi mümkün. Yine de mevcut durumda, hükümetin ekonomi politikalarında istikrar arayışı ve uzun vadeli planlar yapma eğilimi göz önüne alındığında ise ani bir erken seçim kararı beklenmeyebilir
-Farazi bir final sorusu... Bugünkü ekonomik koşullarda seçime gidilseydi hangi reaksiyonların verileceğini öngörüyorsunuz?
Enflasyonist baskılar ve cari açık devam ederken, seçim belirsizliği, döviz kurları üzerinde yukarı yönlü bir baskı oluştururdu ve tüketici güvenini olumsuz etkilerdi. Şirketler, seçim sonuçlarına ve yeni ekonomik politikalara dair belirsizlik nedeniyle yeni yatırım kararlarını ertelerdi. Mevcut ekonomik kırılganlıklar göz önüne alındığında, ani bir erken seçim kararı piyasalar açısından böyle riskli gibi görünse de zorlukları yenecek ve ülkeyi kalkındıracak güçlü bir alternatifin varlığı tam tersine olumlu sonuçlar yaratacaktır.
'ABD’NİN DÜŞMANI OLMAK TEHLİKELİDİR AMA DOSTU OLMAK ÖLÜMCÜLDÜR'
Suriye’de yine hareketlilik ve çatışma ortamı var. Süveyda kentinde başlayan Dürzi silahlı güçleri ile Arap Bedevi aşiretleri arasındaki çatışmalar geniş alana yayıldı. Ölümler artıyor, esirlere işkence görüntüleri servis ediliyor. Suriye ordusu, bölgede kontrolü sağlamak amacıyla tank ve ağır silahlarla devreye girmeye başladı.
En dikkat çeken detay ise İsrail savaş uçakları da bölge üzerinde uçuyor. Öte yandan, HTŞ ile SDG arasında da önceki gece çatışma yaşandı. ABD Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Suriye’de “Merkezi hükümet ve Kürtler arasında anlaşmazlık var” dedi.
Prof. Dr. Hasan Ünal Gülşah İnce'ye konuştu.
Geçtiğimiz aylarda Amerika Dışişleri Bakanı Rubio yaklaşan bir iç savaşa dikkat çekmişti. Suriye’deki hareketlilik, Terörsüz Türkiye sürecini nasıl etkiler? Ve hepimizin aklındaki o soru, bu çatışmanın ve yeni sürecin zamanlaması manidar mı? Başkent Üniversitesi Başkent Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Prof. Dr. Hasan Ünal’la konuştuk.
'NEYİN SÖZÜNÜ VERDIK'
-Amerika’nın açıklamaları ve Ortadoğu’daki tablo Türkiye’nin açtığı yeni süreç takvimiyle tezat bir halde. Suriye’deki bu çatışmanın terörsüz dönem hedefine etkisi olur mu?
Suriye’deki bu son olaylar diğerlerinden biraz farklı, öyle anlaşılıyor ki; İsrail ve Amerika Colani’nin Suriye’yi yönetmesini kendi çıkarları açısından uygun görüyorlar şu anda. O yüzden katliamlar yapması da umurlarında değil. Örneğin Dürziler, 2 gün öncesine kadar İsrail’le tam işbirliği içindeydiler, umurlarında değil Amerikalıların…"Neyin sözünü verdik” diyorlar ama Amerika böyledir zaten, Amerika’nın bu coğrafyada ipiyle kuyuya inip de o kuyudan çıkan henüz görülmedi. Amerika’nın ipiyle birisi bir kuyuya iner, sonra Amerika’nın kendisi o ipi keser, çeker gider. PKKPYD ile olan ilişkilerinde de Amerika son zamanlarda aynı şeyi söylemeye başladı. Yani Tom Barrack’ın söylediklerini ciddiye alacak olursak ve Amerika’nın nihai politikasının yansıması olarak değerlendireceksek, diyor ki “Bu PKK-PYD de bizim sözümüzü tutmuyor”. Süveyda’da olanlar PKK-PYD için de şu anlama geliyor olabilir; “Bak eğer dinlemezseniz bizi ve gidip Colani’nin yönetimini kabul etmezseniz sizi de satarız.”
Satarlar mı?
Tam belli değil şu anda. Çünkü bir de Türkiye’nin yaptığı bu açılım var. Aslında Türkiye’nin yaptığı bu açılım, Orta Doğu’daki küresel politikalara ve gelişmelere ne kadar ters olduğunu, ne kadar yanlış şekilde geliştiğini bir kez daha gösteriyor. Normalde Türkiye baskı yaparak, yani “Colani yönetecekse Suriye’yi yönetsin ama Fırat’ın doğusunda PKK-PYD kalmasına izin vermem” diyerek Amerika’yla hem müzakere edip hem de baskı yaparak onların oradan toptan yok edilmesini müzakere edeceği yerde, açılımla yanlış bir yere gidiyor. Türkiye kendisini federalize hale getirmeye çalışıyor, federalleştiriyor. Buna hiç gerek yoktu, yani bir tek Irak’ın kuzeyindeki Barzani bölgesi ayakta kalabilirdi. O da zaten PKK-PYD ile hiçbir zaman iyi ilişkiler içinde olmadı. Normalde orada son zamanlarda bizim yetkililerin tabiriyle SDG denilen grubun tasfiye edilmesi lazım. Fırat’ın doğusundaki Kürt aşiretleri de PKK-PYD’den şiddetle nefret ediyorlar. Onların oraya yerleşmeleri, bizim yanlış Suriye politikamız ve Amerika’nın Obama döneminde oraya getirdiği ve güya IŞİD’e karşı mücadele edeceğiz, dediği silahlı kuvvetleri sayesinde oldu. Hatta o bölgeden Kürt ve Arap aşiretler bizim Gaziantep’e geldiler, geri dönmeyi bekliyorlar, geri dönemiyorlar. Yani demek istediğim şu ki; Türkiye’nin aslında açılım politikası yanlış bir çizgide devam ediyor.
AÇILIM İŞİ ÇUVALLAYACAKTIR
-Türkiye’nin ne yapması lazım?
Şunu yapması lazım: Kardeşim madem Amerika da böyle düşünüyorsa, PKK-PYD üzerinde askeri baskıyı artırmalı. Amerika’yı o bölgeden çekilmeye mecbur etmeli. Şimdi bir yandan Rusya, öbür tarafta Çin, burada İran’la mücadele etmek zorunda olan bir Amerika’nın Orta Doğu’ya ayıracak kaynağı yok zaten. Bu açılım işi de zaten bence çuvallayacaktır. Açılım işinin normal bir şekilde ilerleyebilmesi mümkün değil, hükümetin beklediği, istediği de sadece DEM partinin oylarını alarak bir kere daha seçim kazanmak. Bunun ötesinde bir beklentileri falan yok. Çok masum gerekçelerle bu işe girdiler kendilerince fakat bu iş tabir-i caizse zıvanadan çıktı. Türkiye, pusulayı şaşırmış bir görüntü veriyor. Seçim kazanılması da bence çok zayıf bir ihtimal. Çünkü bu taraftan bir oy almaya çalışan hangi parti olursa olsun, ister hükümet bloğu ister ana muhalefet, öbür taraftan iki oy kaybedecektir.
Peki bu manzarada Suriyeli Kürtlerin durumu ne?
Şu anda tir tir titriyorlar, Amerika bizi sattı mı, satacak mı acaba? Bir sabah Türkiye birlikleri gelecek mi? Barrack ne diyor? Orta Anadolu’da bozlak vardır. Antep Maraş o tarafa doğru da karşılığı baraktır. Barak havası denir. Şimdi bu Barrack, acaba hangi havayı çalıyor, diye bence merak ediyorlar. Amerika her müttefikini satar. Bakın ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in sözü önemlidir: “Amerika düşmanı olmak tehlikelidir ama dostu olmak ölümcüldür.”
HER ŞEY DARBE ALDI
-Çarpıcı bir hatırlatma oldu hocam. Peki İsrail… Türkiye’nin terörsüz sürece adım atmasına nasıl bakıyor? Yani İsrail kendi işine bakar. Bakmak zorunda, perişan oldu. Askeri olarak feci bir darbe yedi. Bütün hava savunma sistemleri, bütün füze sistemleri, hava kuvvetleri her şey darbe aldı ve bunların mühimmatının yeniden elde edilmesi, toplanması…Amerika bunları sağlayamıyor, tüketilen stokların yerine konulması falan bayağı bir zaman alıyor. İsrail ekonomisi çok büyük bir darbe almış durumda. İsrail halkı ilk defa İsrail’in güvenli olmadığı düşüncesinde ki, İsrail’den kaçmaya başladı. Bütün bunlar İsrail açısından çok ciddi sorunlar. Kalkıp da bu saatten sonra “Türkiye’yi karıştırayım”, hatta Türkiye’de bazılarının dediği gibi “Bir sonraki hedef Türkiye” falan bunlar bence tarihin gereksiz sayfaları arasında kalan konular.
YATIRIMCI SÜRECİN SAMİMIYETİNİ YAKINDAN TAKİP EDER
TV karartıldığı günlerde ekranlarının gündemi takip etmeyi sürdürüyoruz. Bu kez ekonomik bir bakış sunalım. Son dönemde olan biten her şeyin ekonomiye etkilerini ve ihtimalleri Ekonomist / Hesap Uzmanı Dr. Turgay Bozoğlu ile konuştuk. İşte 5 soruda ekonomiye akademik bir bakış…
Can Coşkun sordu Dr. Turgay Bozoğlu yanıtladı.
-Son İBB merkezli yargı adımları ve kanal karartma cezalarının ekonomiye etkisi malum. Bu etki ekonomik olarak nasıl ölçülüyor?
Belirsizliği artırması ve yatırımcı güvenini zedelemesi üzerinden... Negatif gelişmeler genellikle piyasalarda satış baskısı, dövizde yükseliş ve faizlerde artışa yol açar. Uzun vadede en önemli göstergelerden biri, ülkeye gelen doğrudan yabancı yatırım miktarındaki değişim. Güven azaldıkça tüketiciler harcamalarını kısabilir, bu da iç talebi düşürerek ekonomik büyümeyi olumsuz etkiler.
KRİTİK ÖNEME SAHİP
-Aynı konjonktürde bir de çözüm süreci var. Bu durumu piyasa ve yatırımcılar nasıl izliyor?
Türkiye’de geçmişte de deneyimlenen “çözüm süreci” gibi barış ve normalleşme çabaları, piyasalar ve yatırımcılar tarafından genellikle olumlu karşılanır ama bu tür süreçlerde özellikle kamuoyunun ikna edilmesi kritik öneme sahip. Çünkü yatırımcılar, sürecin samimiyetini, kalıcılığını, somut adımların atılıp atılmadığını ve toplumsal destek olup olmadığını yakından takip eder.
-Yeni anayasa hazırlanması sürecini ülke ekonomisi nasıl karşılayacak, piyasa tarafından nelere dikkat edilecek?
Bu, ülke ekonomisi ve piyasalar açısından büyük bir reform potansiyeli taşıdığı gibi, aynı zamanda belirsizlik kaynakları da barındırıyor. Yeni bir anayasaya olan ihtiyacın kabulü ve toplumun geniş kesimlerinin desteği en önemli faktör. Yeni anayasa metninin, yargının bağımsızlığını, kuvvetler ayrılığını ve temel hak ve özgürlükleri ne kadar güvence altına aldığı, yatırımcılar için en kritik konu.
ANİ BİR ERKEN SEÇİM KARARI BEKLENMEYEBİLİR
-Mevcut ekonomik koşullarda bir erken seçim beklentiniz var mı?
Hangi koşullarda seçime gidileceğini düşünüyorsunuz? İktidarın, ekonomik göstergelerde kısa süreli bir iyileşme beklentisi veya önemli bir siyasi gelişmenin ardından, avantajlı olacağını düşündüğü bir zamanda seçime gitme stratejisi izlemesi mümkün. Yine de mevcut durumda, hükümetin ekonomi politikalarında istikrar arayışı ve uzun vadeli planlar yapma eğilimi göz önüne alındığında ise ani bir erken seçim kararı beklenmeyebilir
-Farazi bir final sorusu... Bugünkü ekonomik koşullarda seçime gidilseydi hangi reaksiyonların verileceğini öngörüyorsunuz?
Enflasyonist baskılar ve cari açık devam ederken, seçim belirsizliği, döviz kurları üzerinde yukarı yönlü bir baskı oluştururdu ve tüketici güvenini olumsuz etkilerdi. Şirketler, seçim sonuçlarına ve yeni ekonomik politikalara dair belirsizlik nedeniyle yeni yatırım kararlarını ertelerdi. Mevcut ekonomik kırılganlıklar göz önüne alındığında, ani bir erken seçim kararı piyasalar açısından böyle riskli gibi görünse de zorlukları yenecek ve ülkeyi kalkındıracak güçlü bir alternatifin varlığı tam tersine olumlu sonuçlar yaratacaktır.